Üniversiteyi bitirdikten sonra İngilizce'min iyi olmaması ve yurtdışında bu işi daha iyi çözeceğimi düşündüğüm için Londra'ya gitmeye karar verdim.. Daha önce hiç yurtdışı deneyimim olmadığı için bir ajans'dan yardım istedim... Bana hem okul hem de aile seçeceklerdi... Hemen vize işlemleri için başvuru yaptım... Her duyan İngitereden vize almamın zor olduğunu, hemen ilk başvuruda kabul edilmemin imkansız denecek kadar zor olduğunu söyleyerek biraz beni korkuttular... Uçak biletini almıştım bile, vizemin başvuru sonucu da uçacağım gün belli olacaktı... Çok heyecanlı bir o kadar da stresli bir bekleyişti... Okulum belli olmuştu, ailem seçilmişti... Okul olarak bana Wimbledon da Wimbledon School of English'i bulmuşlardı... Butik bir okuldu ve az Türk öğrenci olduğu için hoşuma gitmişti... Hemen inernetten açtım, baktım... Çok güzel iki katlı bir okuldu, yeşillikler içinde bir bahçesi vardı... Orada bu kadar anımın birikeceğini o an tahmin bile edemezdim... Mutluydum, farklı ülkelerden insanlar ve farklı kültürleri tanıyacaktım, İngilizcemi ilerletip yeni yerler görecektim... Günlerce hazırlıklar yaptım derken o gün geldi çattı... Herşeyim hazırdı 13:00 de uçağım kalkacaktı ve ben 09:30 da konsolosluğa gidip vizemi alacaktım yada alamayacaktım... Hemen evden çıktım içimde alamayacağıma dair bir his vardı ve o yüzden kimseyle doğru düzgün vedalaşmamıstım bile... Konsolosluğa girdim vizemi heyecanla almak için bekliyordum ama kendimi hep vizeyi vermeyeceklerine karsı hazırladığım için ardı ardına soracağım soruları düşünüyordum :) derken pasaportumu aldım elime ve 1 yıllık vizem çıkmıştı bile, işteee gidiyordum... Birden panik oldum heyecanlandım, üzüldüm, sevindim... Bircok duyguyu bir arada yaşadım... Bana el bebek, gül bebek davranan ailemi cok özleyecektim... Yeni bir hayat beni bekliyordu... Hemen eve geldim, bavullarımı aldım, apar topar ailemle vedaslastım bir iki arkadasımı aradım ve yola çıktım... Babam da benimle gelecekti, yerleşmeme yardım edecekti...Uçağa bindik, duygularımı bastırabilmek için hemen bir film açtım... Üzülmek, ağlamak istemiyordum hiç... Zaten 6 ay nedir ki insan hayatında diye telkinlerde bulunuyordum ki o an bilemezdim o 6 ayın benim için unutulmaz olacağını... Uçak Heathrow Terminaline indi... İlk defa yurt dışına çıkmıştım ve orada yaşayacaktım bir süre... Önce babamla 1 gün kalmak için otele yerleştik... Acıkmıştık ve restaurant'a indiğimizde bize armut çorbası verdiler... Hiç de bana hitap etmemişti ama denemiştim☺️ Babam Londra aşığı olduğu için bayıla bayıla içmişti çorbasını ☺️ Ertesi gün kalacağım ailenin yanına gittik, İki ev arkadaşı bayan birlikte yaşıyordu ve ben de onlarla birlikte yaşayacaktım... İlk başta sevimli görünmüşlerdi ama aslında tam bir cadı olduklarını zaman geçince öğrenecektim☺️ Eve yerleştim, ertesi gün okula başladım ve babam beni bırakıp döndü... İlkokula yeni başlayan ufak kız çocukları gibi arkasından saatlerce ağlamıştım☺️ Babama düşkünlüğüm çok fazladır benim... Bana hayatım boyunca hep çok iyi arkadaş, hep çok iyi bir örnek olmuştur... Okul cok keyifliydi... Herkes umduğumdan daha da sıcakkanlıydı... Farklı ülkelerden bir çok kişiyle tanıştım ve en çok Korelileri sevdim diyebilirim☺️ Okul ortamı çok güzeldi... Her Pazartesi günü okula yeni öğrenciler başlıyor ve yeni gelenler için her Cuma günü hoşgeldin partisi yapılıyordu... 1-2 Türk arkadaşa rastladım ve sanki 3-5 yıldır yurtdışında yaşayan insanlar gibi hasretle konuştuk arkadaş olduk☺️ Kendime gezme programı yapmıştım bile, okul çıkışı arkadaşlarımla mutlaka bir etkinlik yapıyorduk... Bazen tiyatroya gidiyorduk bazense kendi ülkemizin yemeklerini tanıtmak için bir gün Türk restaurant'ına birgün İtalyan birgün Çin restaurant'ına gidip tanımaya öğrenmeye çalışıyorduk... Özlem dışında herşey harikaydı... Müzelere gitmeye başlamıştım bile... South Kensington Londra’da yer alan Science Museum (Bilim Müzesi), Natural History Museum (Doğa Tarihi Müzesi) ve Victoria and Albert Museum (V & A) isimli üç büyük müzeye bayılmıştım... Hepsi birbirinden güzeldi, saatlerce hiç sıkılmadan gezdim bu müzeleri... Ama yine de ünlülerin balmumu heykellerinin olduğu Madame Tussauds müzesi benim için unutulmazdı... Bu müzeler de çektirdiğim fotoğrafları altta inceleyebilirsiniz...Bunun dışında öyle güzel parklar vardı ki... Özellikle Hyde Park’a mutlaka uğranmalı... Başka birgün de Tower Bridge'e (Kule Köprüsü) gittim... Londra’nın simgesi haline gelmiş bu muhteşem köprü, kesinlikle görülmeye değerdi...Sonrasında cok merak ettiğim London Eye da bence kesinlikle ziyaret etmeye değerdi... Avrupa’daki en yüksek dönmedolap olan ve yarım saat süren turla Londra’yı yüksekten görme imkanım olmuştu ve bence çok büyüleyiciydi... Birde bir alışveriş merkezi vardı ki kendimi kaybettiğim🙈 adı "Primark"... kıyafetten ev esyalarına kadar ne ararsan bulabileceğin çok çeşitli bir mağaza... Her haftasonu gezilerimi bitirdikten sonra stres atmaya oraya gider 2-3 saat gezmeden cıkmazdım☺️ böyle güzel gecti benim Londra günlerim... Londrada dil öğrenmek isteyenlere veya cocugunu dil eğitimi için göndermek isteyenlere kesinlikle tavsiye edeceğim okuldur Wimbledon School of English... Hem dilimi cok ilerlettim hem herseyi zevkle öğrendim... Haftalık bile bu okula kayıt olanlar vardı... Önümüzdeki sene en azından 2 haftalıgına tekrar o okula gitmeyi cok istiyorum... 6 yıl aradan sonra bende değişen bunca şeyden sonra orda neler değişti cok merak ediyorum... Umarım Londra günlerimi okurken eğlenmişsinizdir... Londra hakkında merak ettiğiniz ne varsa elimden geldiği kadarıyla memnuniyetle cevaplamayı isterim☺️
Sevgilerimle,
tekrar gidersen ugg geliyor mu bize :)
YanıtlaSilBende 6 ay wimbeldon da yaşadım sonra güneye indim.gerçekten ozleniyor ingiltere
YanıtlaSil