25 Şubat 2016 Perşembe

Kızım Büyüyor

Bugünler de biraz duygusalım sanırım:) neden diyecek olursanız artık kızım yürüyor ve ben inanılmaz derecede seviniyorum... Önce Allah'a şükrediyorum bu güzel günlerini görebildiğim için... Doğdu, göbekbağı düştü, gülümsedi, aaaa anne dedi, emekliyor derken şimdiler de küçüğüm yürüyor... Zaman su gibi gerçekten... Günler hızla geçiyor...  Beren ile her gün yeni şeyler öğreniyorum, bir insanın doğumundan sonra gelişimini izliyorum, hele bu bir de kendi çocuğunsa inanılmaz:) Benim belki biraz fazla ama hatıralara karşı çok hassaslığım vardır, benim için özel olan herşeyi saklarım, not alırım, bu blogu da bu yüzden seviyorum, Beren'im için güzel bir hatıra daha... Bugünler de özel defterimize yürümeye başladığı günün tarihi de atıldı:))
Burdan çocuğu henüz yürümeyen annelere sesleniyorum "ayyy artık yürüse ben de rahat etsem" tarzı cümleleri asla kurmayın :) Çünkü bebeğiniz yürümeyi keşfettikten sonra asla bir yer de sabit duramıyor, yemeğini bile koşarak yemeyi tercih ediyor:)) Artık mama sandalyesin de oturan bi kızım yok:)) Sürekli yürüyerek odaları dağıtmaya çalışan, otururken boyunun yetmediği çekmeceleri ayakta bir hışımla dağıtan bir kızım var:)) bir de demezler mi kızlar uslu olur... Büyük yalan:) Beren'im bunun aksini fazlasıyla kanıtlıyor:) Amaaa en sevdiğim kısım el ele yürümek kızımla... İşte bu kısım herşeye değer...O yumuşacık elleri tutup yürümek inanılmaz güzel:) Bu arada doktorumuza yürürken nasıl ayakkabı tercih etmem gerektiğini sordum... O da bana altı yumuşak, bilek kısmı burkulmalara karşı yüksek olan ilk adım ayakkabılarını tercih etmemi söyledi... Beren'in tombul olan ayakları, yürümeye başladığından beri o tombul, top gibi olan ayağı düzleşmeye başladı ve birden ayakları büyüdü:) Her ay bir numara büyüyor ayağı artık... Şimdi şimdi anlıyorum "çocukların yediği helal, giydiği haram" cümlesini.... 2-3 ayda bir kıyafetlerinin, ayakkabılarının numaraları değişiyor... Sürekli yeni keşif... Kızımla yeniden doğdum ben, onunla tekrar büyüyorum... Zaman zaman uzun cümleler kuracağı günleri düşünüyorum... Her hali benim için sonsuz şükür sebebi🙏 Allah'ım isteyen herkese versin inşallah....
Devamını Oku

13 Şubat 2016 Cumartesi

sevgililer günü



           Sevgililer günü geldi işte :) Hayatım boyunca hiç hoşlanmadığım çok yapmacık bulduğum bir gündür benim... Tabi ki kutlayanlara saygım sonsuz... Ama bu sene biraz farklı oldu benim için... Kızıma duyduğum eşsiz sevgiden mi bilmem yarın uyanır uyanmaz yanaklarından öpüp, sevgililer günümüz kutlu olsun demek için sabırsızlanıyorum şuan:) Hoş anlamayacak çünkü her sabah uyanınca birbirimizi öpüyoruz ama o gülecek bana yine içim kıpır kıpır olacak :) Beren'in bana küçücük kollarıyla sarılmasına bayılıyorum o kadar temiz ki, o kadar masum ki... Şükürler olsun ailemden fazlasıyla sevgi gördüm, hiçbir zaman  eksiklik hissetmedim ve bu yüzden çok şanslı olduğumu düşünüyorum... İnşallah Beren'im de hep böyle sevgi dolu büyür.. Çocuklarımıza çıkarsız sevmeyi öğretelim, kaybedince değil de hep elindeyken kıymetini bilsin sahip olduklarının.. Ön yargısız olsun, insanı insan olduğu için sevsin istiyorum... Kızım' ın hayvanları çok sevmesini istiyorum çünkü asla kötülük bilmez onlar, bebekler kadar masumlardır... Hayvanları seven, insanları da sever  çünkü... Kızım doğayı sevsin istiyorum, denizi izlemekten keyif alsın, tıpkı benim gibi... Orman da yeşillikler de yürümeyi çok sevsin... İnsanları olduğu gibi sevsin, sevmekten zarar gelmez asla, kimseyi değiştirmeyi istemesin ve hiç kimse için değişmesin... Ama ben en çok kızımın kendini sevmesini istiyorum... En çok kendini sevsin, en çok kendi kıymetini bilsin ki kıymeti bilinsin... En önce kendine saygı duysun ki saygıdeğer bir kişi olsun... Sevmek değer vermektir, ona ait olan herşeyin değerini bilmesini isterim... Hiç kimseyi küçük görmesin, herkesi olduğu gibi sevsin isterim... Ben insanları, hayatı, yaşamayı, hatıraları ve hayallerimi çok seviyorum, dilerim sevgi dolu, kinden, kibirden uzak bir çocuk yetiştiririm... Sevgi karşılıklı olunca güzel, sevgi kıymet bilince güzel, sevgi kıymetin bilinince güzel... Herkesin sevgililer günü kutlu olsun, dilerim hayatınız boyunca hep sevilirsiniz ve sevgiyi bilen çocuklar yetiştirirsiniz...

 Peki ya sizin sevgi anlayışınız nedir hiç düşündünüz mü...
Devamını Oku

24 Ocak 2016 Pazar

sizin yüzünüz güneşten nasıl korunuyor?



Ben cildime, saçıma,bakımıma her zaman önem vemişimdir. Zaman zaman size kullandığım ürünlerden bahsetmek istiyorum... En son bir eczaneye gittiğimde ve yüzüm için güneş koruyucu önermelerini istediğimde bana Daylong Actinica'yı tavsiye ettiler... Hemen aldım ve kullanmaya başladım. Birçok markanın nemlendiricisini, güneş koruyucusunu kullanmış biri olarak bu krem'i  favorilerime eklemiş bulunmaktayım. Parfüm içeren kremlerden hiç hoşlanmam bu kremin benim için bir artısı da parfümsüz olmasıydı. Biraz internetten araştırdıktan sonra da şu bilgiye ulaştım 'Daylong Actinica non-melanom deri kanseri ve güneş alerjisine karşı etkisi kanıtlanmış bir ürünmüş ve nan-melanom deri kanseri gelişimine yatkın olan hastalarda yapılan iki yıllık bir çalışmada, aktinik keratoz ve skuamöz hücreli karsinomun engellenmesinde etkili olduğu kanıtlanmış.Cildimin çok kuru olmasına rağmen bu kremi sabah uyanır uyanmaz temizlediğim cildime sürdükten sonra akşama kadar yüzümde nemi hissediyorum. Yağlı ve yoğun kremlerden hiç hoşlanmam bu krem yoğun nem vermesine rağmen yağsız ve çok hafif. Ben çok beğendim ve kesinlikle tavsiye ediyorum. Eskiden güneşin altında saatlerce yatan, simsiyah olana kadar uğraşan ben yaş 30 olunca köşe bucak kaçar, güneş koruyucuları eksik etmez oldum :) Hayat paylaşınca güzel, sizin de benimle paylaşmak istediğiniz güneş koruyucu, yüz kremleriniz var mı acaba?
Devamını Oku

bu ruj bir başka





Size kullanmaktan son derece memnun olduğum bir rujdan bahsetmek istiyorum... Amway markası'nın beautycycle ışıklı dudak parlatıcı...Önceden hiç görmediğim özel led ışıklı ve üzerinde sabit aynasıyla çok ilgi çekici bir ürün... İçinde nane aroması olan bu ruj hem dudakları ferahlatıyor hem de nem bakımından dudakların ihtiyacı olan bakımı sağlamış oluyor... Ben sunulan üç seçeneğine de bayıldım... Üstelik ruj'un ışıklı olması da sürerken hata yapmayı engelliyor ve ışığın olmadığı yada kötü ışığın olduğu ortamlarda büyük bir kolaylık sağlıyor... Ben bir sürü markanın rujunu kullanan biri olarak size şiddetle bu ruju öneririm, asla pişman olmayacaksınız :)



Devamını Oku

AH LONDRA ÖZLEDİM SENİ





Üniversiteyi bitirdikten sonra İngilizce'min iyi olmaması ve yurtdışında bu işi daha iyi çözeceğimi düşündüğüm için  Londra'ya gitmeye karar verdim.. Daha önce hiç yurtdışı deneyimim olmadığı için bir ajans'dan yardım istedim... Bana hem okul hem de aile seçeceklerdi... Hemen vize işlemleri için başvuru yaptım... Her duyan İngitereden vize almamın zor olduğunu, hemen ilk başvuruda kabul edilmemin imkansız denecek kadar zor olduğunu söyleyerek biraz beni korkuttular... Uçak biletini almıştım bile, vizemin başvuru sonucu da uçacağım gün belli olacaktı... Çok heyecanlı bir o kadar da stresli bir bekleyişti... Okulum belli olmuştu, ailem seçilmişti... Okul olarak bana Wimbledon da Wimbledon School of English'i bulmuşlardı... Butik bir okuldu ve az Türk öğrenci olduğu için hoşuma gitmişti... Hemen inernetten açtım, baktım... Çok güzel iki katlı bir okuldu, yeşillikler içinde bir bahçesi vardı... Orada bu kadar anımın birikeceğini o an tahmin bile edemezdim... Mutluydum, farklı ülkelerden insanlar ve farklı kültürleri tanıyacaktım, İngilizcemi ilerletip yeni yerler görecektim... Günlerce hazırlıklar yaptım derken o gün geldi çattı... Herşeyim hazırdı 13:00 de uçağım kalkacaktı ve ben 09:30 da konsolosluğa gidip vizemi alacaktım yada alamayacaktım... Hemen evden çıktım içimde alamayacağıma dair bir his vardı ve o yüzden kimseyle doğru düzgün vedalaşmamıstım bile... Konsolosluğa girdim vizemi heyecanla almak için bekliyordum ama kendimi hep vizeyi vermeyeceklerine karsı hazırladığım için ardı ardına soracağım soruları düşünüyordum :) derken pasaportumu aldım elime ve 1 yıllık vizem çıkmıştı bile, işteee gidiyordum... Birden panik oldum heyecanlandım, üzüldüm, sevindim... Bircok duyguyu bir arada yaşadım... Bana el bebek, gül bebek davranan ailemi cok özleyecektim... Yeni bir hayat beni bekliyordu... Hemen eve geldim, bavullarımı aldım, apar topar ailemle vedaslastım bir iki arkadasımı aradım ve yola çıktım... Babam da benimle gelecekti, yerleşmeme yardım edecekti...Uçağa bindik, duygularımı bastırabilmek için hemen bir film açtım... Üzülmek, ağlamak istemiyordum hiç... Zaten 6 ay nedir ki insan hayatında diye telkinlerde bulunuyordum ki o an bilemezdim o 6 ayın benim için unutulmaz olacağını... Uçak Heathrow Terminaline indi... İlk defa yurt dışına çıkmıştım ve orada yaşayacaktım bir süre... Önce babamla 1 gün kalmak için otele yerleştik... Acıkmıştık ve restaurant'a indiğimizde bize armut çorbası verdiler... Hiç de bana hitap etmemişti ama denemiştim☺️ Babam Londra aşığı olduğu için bayıla bayıla içmişti çorbasını ☺️ Ertesi gün kalacağım ailenin yanına gittik, İki ev arkadaşı bayan birlikte yaşıyordu ve ben de onlarla birlikte yaşayacaktım... İlk başta sevimli görünmüşlerdi ama aslında tam bir cadı olduklarını zaman geçince öğrenecektim☺️ Eve yerleştim, ertesi gün okula başladım ve babam beni bırakıp döndü... İlkokula yeni başlayan ufak kız çocukları gibi arkasından saatlerce ağlamıştım☺️ Babama düşkünlüğüm çok fazladır benim... Bana hayatım boyunca hep çok iyi arkadaş, hep çok iyi bir örnek olmuştur... Okul cok keyifliydi... Herkes umduğumdan daha da  sıcakkanlıydı... Farklı ülkelerden bir çok kişiyle tanıştım ve en çok Korelileri sevdim diyebilirim☺️ Okul ortamı çok güzeldi... Her Pazartesi günü okula yeni öğrenciler başlıyor ve yeni gelenler için her Cuma günü hoşgeldin partisi yapılıyordu... 1-2 Türk arkadaşa rastladım ve sanki 3-5 yıldır yurtdışında yaşayan insanlar gibi hasretle konuştuk arkadaş olduk☺️ Kendime gezme programı yapmıştım bile, okul çıkışı arkadaşlarımla mutlaka bir etkinlik yapıyorduk... Bazen tiyatroya gidiyorduk bazense kendi ülkemizin yemeklerini tanıtmak için bir gün Türk restaurant'ına birgün İtalyan birgün Çin restaurant'ına gidip tanımaya öğrenmeye çalışıyorduk... Özlem dışında herşey harikaydı... Müzelere gitmeye başlamıştım bile... South Kensington Londra’da  yer alan Science Museum (Bilim Müzesi), Natural History Museum (Doğa Tarihi Müzesi) ve Victoria and Albert Museum (V & A) isimli üç büyük müzeye bayılmıştım... Hepsi birbirinden güzeldi, saatlerce hiç sıkılmadan gezdim bu müzeleri... Ama yine de ünlülerin balmumu heykellerinin olduğu Madame Tussauds müzesi benim için unutulmazdı... Bu müzeler de çektirdiğim fotoğrafları altta inceleyebilirsiniz...Bunun dışında öyle güzel parklar vardı ki... Özellikle Hyde Park’a mutlaka uğranmalı... Başka birgün de Tower Bridge'e (Kule Köprüsü) gittim... Londra’nın simgesi haline gelmiş bu muhteşem köprü, kesinlikle görülmeye değerdi...Sonrasında cok merak ettiğim London Eye da bence kesinlikle ziyaret etmeye değerdi... Avrupa’daki en yüksek dönmedolap olan  ve yarım saat süren turla Londra’yı yüksekten görme imkanım olmuştu ve bence çok büyüleyiciydi... Birde bir alışveriş merkezi vardı ki kendimi kaybettiğim🙈 adı "Primark"... kıyafetten ev esyalarına kadar ne ararsan bulabileceğin çok çeşitli bir mağaza... Her haftasonu gezilerimi bitirdikten sonra stres atmaya oraya gider 2-3 saat gezmeden cıkmazdım☺️ böyle güzel gecti benim Londra günlerim... Londrada dil öğrenmek isteyenlere veya cocugunu dil eğitimi için göndermek isteyenlere kesinlikle tavsiye edeceğim okuldur Wimbledon School of English... Hem dilimi cok ilerlettim hem herseyi zevkle öğrendim... Haftalık bile bu okula kayıt olanlar vardı... Önümüzdeki sene en azından 2 haftalıgına tekrar o okula gitmeyi cok istiyorum... 6 yıl aradan sonra bende değişen bunca şeyden sonra orda neler değişti cok merak ediyorum... Umarım Londra günlerimi okurken eğlenmişsinizdir... Londra hakkında merak ettiğiniz ne varsa elimden geldiği kadarıyla memnuniyetle cevaplamayı isterim☺️ 


Sevgilerimle,














Devamını Oku

18 Ocak 2016 Pazartesi

Hayat


Babam hep der ki 'hayat mutlu olmak için uzun ama üzülmek için çok kısa'... Ne kadar anlamlı ve her düşündüğümde yeni yeni anlamlar yüklediğim bir cümle... Hayat malesef inişli çıkışlı bir süreç hepimiz için... Bazen dünyanın en mutlu insanı oluruz, ayaklarımız yerden kesilir... bazense üzüntüden ölecek gibi hissederiz, sanki bütün dünya üzerimize çökmüş gibi, bir daha hiç geçmeyecek gibi.. oysa hayat bu işte.. Bir dakika sonrasını bile kestiremediğimiz şekilde yaşıyoruz... Hayatta hiçbir şeyin garantisi yok... Çok zengin olsan da bir sabah uyandığında herşeyini kaybetmiş olabiliyorsun ya da cok sevsen de aynı kişiden gün gelip nefret edebiliyorsun... Hayat bu hic belli olmaz işte... Ben hep mutlu olmayı seçmişimdir, her üzüntüden en az hasarla kurtulmayı dilemişimdir... Çünkü ben yaşamayı seviyorum, kendimi seviyorum, beni sevenleri seviyorum... Hayat'ın gercekten üzülmek icin cok kısa olduğunu biliyorum... Ben her zaman başıma birşey geldiğinde ya da birşeye üzüldüğüm de hep benim durumumdan daha kötüler var 'hadi berrak bu da gececek' diye kendime telkinler de bulunurum... Geçenlerde bir televizyon programında ünlü Hipnoz Uzmanı & Uzm. Klinik psikolog.Mehmet BAŞKAK'ı dinledim, o insanın kendi kendini telkin etmesinin, psikolojik bozukluklarında kullanılacak ilaçlar kadar etkili olduğunu söylemişti... Ben de kesinlikle katılıyorum, herşey insanın beynin de biter kesinlikle... İstersen beynin de büyüttükçe büyütür işin içinden cıkamazsın ama eğer istersen beynin de bitirebilirsin herşeyi... Bu yüzden hep iyi seyler düşünmeli, evrene iyi mesajlar göndermeliyiz... bu hayatta üzülecek kadar zamanımız yok... Ben inanıyorum, yarınlar hep güzel olacak... Kötünün kötüyü çektiği kadar iyininde iyi şeyleri çektiğine inanırım... Her yeni gün, yeni bir başlangıç, yeni bir umut, yeni hayaller... Hayat hep mucizelerle ve sürprizlerle dolu... Eğer yarın ne yaşayacağımızı bilseydik bence hic keyif almazdık... İnşallah hayatımız da hep güzel şeyler olur... hep mutluluklar bizi bulur... 
Devamını Oku

16 Ocak 2016 Cumartesi

Önce Sağlık


Bugün kendimle başbaşa kaldım hep, kendimi dinledim... Biraz rahatsızdım aslında, herşey böyle başladı... Sabah uyandığım da ayağa kalkamadım, başım o kadar dönüyordu ki... 
Beren her ne kadar onu almam icin ısrarla ağlasa da ben bi süre yanına gidemedim... Biraz telaş yapsam da biraz bekledikten sonra ayağa kalkabildim... Doktorumu aradım yorgunluktur, uykusuzluktur bi tansiyonu ölçtür dedi... O an acaba ne oluyo, neden başım dönüyo... Bu bir hastalık mı acaba diye düşünmekten kendimi alamadım... Oysa tansiyonum düşmüş yorgunluktan, uykusuzluktan... Biraz dinlenip, geçebilecek nitelikte... Düşündüm de sağlık ne kadar kıymetli birşey... Neden hep kaybedince anlar ki insan... Oysa sağlık olmadan hiçbir şey olmaz ki... Ufacık bir baş dönmesi bana neler düşündürdü ya bi de büyük hastalığı olanlar... En çok onlara üzüldüm birden, Allah herkesin şifasını versin inşallah... Bugün defalarca şükrettim sağlığıma, benim olan herşeye... Sağlık varsa mutluluk olur, huzur olur... Dilerim yaşantım boyunca herşeyin kıymetini zamanın da bilirim ve kızıma da bunu öğretirim... Bugün bir kez daha anladım "hayat bize sunulmuş en güzel hediye"
Devamını Oku